11 Mayıs 2015 Pazartesi

Bir Satranç Otomatı – The Türk


Yıl 1781. Mekan Viyana. Rus Dükü 1. Pavel bir devlet ziyareti için şehre gelecek. İmparator 2. Joseph ona etkileyici bir karşılama hazırlamak peşinde, ama alışılmışın dışında bir dokunuş istiyor. Bunun için, mucit Wolfgang von Kempelen’i çağırıyor. Kempelen, herkesi şaşkına çeviren satranç otomatı Türk’ün mucidi. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bu robot satranç oynayabiliyor ve oynadığı insanlara karşı kazanıyordu. Fakat son galibiyetinden sonra Kempelen, buhar motorları üzerinde çalışacağını ve Türk’ü parçalarına ayıracağını açıklamıştı. 2. Joseph, Kempelen’den bir fenomen olan Türk’ü yeniden kurmasını ve Rus Dükü’nün ziyaretinde bir şov yapmasını istedi; böylece Türk yeniden toplandı. Rus Dükü’ne yapılan bu şov inanılmaz başarılı olacak ve sonrasında 2. Joseph’in talebi üzerine Kempelen ve Türk bir Avrupa turnesine başlayacaktı.

Türk klasik Osmanlı figüründe pala bıyıklı ve sarıklı bir robottu. O dönemler Avrupa’da ilgi gören Karagöz ve Hacivat karakterlerine benziyordu. Önünde bir masa ve satranç tahtası vardı. Karışık mekanik sistemlerden oluşuyordu. Eli ile taşları oynatıyor, gözlerini gezdiriyor ve başını oynatıyordu. Ama en ilginci bir insan gibi satranç oynayabiliyor ve çoğu maçını kazanıyordu.

Neydi bu Türk? Nasıl çalışıyordu? Gerçekten otomatik olarak satranç mı oynuyordu? Ne yazık ki hayır, Kempelen 18. Yüzyılda yapay zekayı geliştirmemişti; ama yine de dahice bir düzenek hazırlamıştı. Aslında Türk, bir ilüzyon gösterisiydi. Türk’ün masası ön tarafından açılıyor ve içeride kimsenin olmadığı seyirciye gösteriliyordu. Ön tarafta göz aldatıcak şekilde düzenlenmiş birçok mekanik kaldıraç ve makara olduğundan insanlar ikna oluyordu. Oysa, arka tarafta bir insanın girebileceği boyutta bir boşluk vardı. Bir aldatmaca olsa da, Türk’ün içinde oldukça etkileyici bir mekanik sistem vardı. Fark edilmeden içeri giren yönetici kişi, içeriden Türk’ün hareketlerini kontrol edebiliyordu. Aynı zamanda masadaki satranç tahtasındaki taşların altında mıknatıslar vardı ve bu mıknatıslar tahtada yer değiştirdiğinde yöneticiye hareketi gösterecek şekilde içeride bazı ipleri çekiyordu. Türk’ü yıllar içinde dönemin en büyük satranç oyuncularından bazıları yönetti, ki bu sistem çok uzun yıllarca bir sır olarak kaldı.

Kempelen, Türk ile Avrupa ve Amerika’da turneler yaptı. Ondan sonra Johann Maelzel tarafından 1804 yılında alındı ve onunla devam etti. Böylece Türk, toplamda 84 sene dünyanın dört bir yanında şovlara çıktı. Dönemin büyük devlet adamları Napoleon Bonaparte ve Benjamin Franklin’le de maç yapan Türk, ikisini de mağlup etti. Maelzel öldükten arkadaşı John Kearslyey Mitchell tarafından bir müzeye bağışlanan Türk, 1854 yılında bir yangında yok oldu. Mitchell’e göre, harlı alevlerin arasından acı çeken dostumuzun son kelimeleri “Échec! Échec!” oldu (fransızca “Şah”).

8 yorum:

  1. Muhteşem bir yazı. Hiç duymamıştım bu hikayeyi.....

    YanıtlaSil
  2. İlginç olayları, kişileri, hikayeleri okuyabileceğim farklı bir dalı olan bu bloga hoşgeldin diyorum. Yeni yazıları dört gözle bekliyoruz , arayı açmayın :)

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Fikir Jurnali,
    yazını o kadar çok beğendim ki bir kez daha okumak istedim.
    Fakat tekrar okuduktan sonra aklıma şu soru takıldı.....
    Bu Wolfgang von Kempelen isimli arkadaş, "herkesi şaşkına çeviren ASLINDA HERKESİ KANDIRAN bu satranç otomatına hangi akla hizmetle "Türk" ismini vermiş te "Alman" veya "Avusturyalı" ismini vermemiş.
    İlk okuduğumda dikkat etmediğim için algılayamamışım, bu biraz hakaret amaçlı konmuş bir isim....
    Nasıl bir kompleks ve korku içinde düşünmüşse bilemiyorum, yaptığı hilebazlığa, sahtekarlığa bu ismi vermeyi uygun bulmuş.......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Hayalcinin Arkadaşı,
      Türk isminin koymasının nedeninin hakaret olduğunu düşünmüyorum. O yıllarda Avrupa'da Osmanlı kültürünün etkisi var, o yüzden böyle bıyıklı kaftanlı bir karakter ile egzantik bir hava yakalamak istediğini düşünüyorum.
      Zaten aslında herkesi kandıran derken, yaptığı bir ilüzyon gösterisi gibi aslında yani sahtekarlık demek doğru olmaz. Zaten kendi emeğini bir sahtekarlık olarak görüp böyle bir isim takmaz heralde kendisi.

      Sil
    2. Açıklamanız için teşekkür ederim.
      Benim tezim ne kadar kötümserse sizin açıklamanızda fazla iyimser olmuş......
      Yeni yazılarınızı bekliyorum......

      Sil
  4. Buffalo Soldiers filminde, Haluk Bilginer'in canlandırdığı karakterin adının The Turk olduğunu biliyor muydunuz:)

    YanıtlaSil