21 Temmuz 2015 Salı

İlk Türk Astronot – Lagari Hasan Çelebi

Hezarfen Ahmet Çelebi’yi tanıyorsunuz. Osmanlı’nın en ilginç karakterlerinden biri olan Hezarfen’in Galata Kulesi’nden Üsküdar’a süzülüş hikayesini duymuşsunuzdur. Peki Hezarfen’in arkadaşı Lagari Hasan Çelebi’yi duymuş muydunuz?

Lagari Hasan Çelebi dünya tarihinin ilk insanlı roket uçuşunu yapmıştır. 1633 yılında dönemin padişahı IV. Murat’ın kızı Kaya Sultan’ın doğumu için toplanmış olan şenliklerde bu uçuşu gerçekleştirmiştir.


Olayı bize Seyahatname’sinde birinci ağızdan anlatan kişi Evliya Çelebi’dir. Evliya’ya göre Lagari “elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişenk” icad etmiştir. Lagari  4. Murat’a “Padişahım seni Hüda’ya ısmarladım, İsa Peygamber ile konuşmaya gidiyorum” dedikten sonra aletine binmiş ve fişekleri ateşleyip yükselişe geçmiştir. Fişeklerin çıkardığı ışıkla denizin yüzü aydınlanmıştır. Fişeklerinin barutu bitince düşmeye başlayan Lagari elindeki kartal kanatlarını açmış ve Sinan Paşa Kasrı önünde denize iniş yapmıştır. 4. Murat’ın karşısına çıkan Lagari “Padişahım İsa Peygamber sana selam söyledi” diyerek şaka yapmayı da ihmal etmemiştir. 4. Murat Lagari’ye 1 kese akçe hediye etmiş ve onu sipahi yazdırmıştır.


15. yüzyılda bir roket düzeneği. Gerçekten inanılmaz bir hikaye! Lagari’nin hikayesi bu tarz efsaneleri günümüz teknolojileri ile test eden Mythbusters televizyon programına da konu olmuştur. Anlatılana benzer bir düzenek geliştirilmiş ve içine Lagari’yi temsilen bir manken koyulmuştur. Programda roket havalanmıştır fakat 30 metre civarında dengesini kaybetmiş ve Lagari’yi temsil eden mankeni bir güzel yakmıştır. Sonuç olarak olayın Evliya Çelebi’nin anlattığı gibi gerçekleşmiş olamayacağı kanaatine varılmıştır. Evliya Çelebi’nin abartılı üslubunu biraz fazla ciddiye almış olan bu arkadaşların durumunu kendisini tanımamalarına veriyoruz!




23 Haziran 2015 Salı

Teknolojik ilerleme ve Kardashev Kademeleri


Akıllı telefonlar. Otomobiller. Uçaklar. Bilgisayarlar. İnternet. Teknoloji özellikle son 100 yıl içinde inanılmaz bir ilerleme yaşadı; bu yadsınamaz. Ama acaba bugünün teknolojisi potensiyelimizin ne kadarı? İnsanoğlu uzun vadede bu teknolojiler ile hayatta kalmayı başarabilecek ve teknolojik ilerlemeyi sürdürebilecek mi? Öncelikle bir medeniyetin “teknolojik ilerlemesi”nin ne olduğunu belirlemek gerekli.

Rus astrolog Nikolai Kardashev bu konu hakkında bir çalışma yapmış. Bir medeniyetin teknolojik ilerleme seviyesini, kullanabildiği enerji seviyesine göre sınıflandırmış. 1964 yılında hazırladığı çalışmasında Tip I, II ve III olmak üzere 3 kademe belirlemiş. Tip I bir medeniyet gezegeninin tüm kaynaklarını kullanabilen, tip II yıldızının tüm enerjisini kullanabilen ve tip III galaksisinin tüm enerjisini kullabilen medeniyetler olarak tanımlanmış. İnsanlık henüz tip I’e erişmiş değil; Kardashev kademelerinde şu an yerimiz yaklaşık 0.72’de.

Gördüğünüz gibi başlı başına enerji, ilerlemenin göstergesi olarak kullanılmış, ve bu aslında çok normal. Doğanın döngüsü aslında enerjinin döngüsüdür. Bitkiler güneş enerjisini kullanırlar, böcekler o bitkileri yiyerek enerji edinir, böceği kurbağa yer, kurbağayı yılan yer, yılanı yırtıcı kuş yer. Her birinde temel amaç enerji edinmek ve bunu hayatta kalmak için kullanmaktır. Bir medeniyet uzun vadede hayatta kalma olasılığını arttırmak için enerji kabileyetlerini arttırmak zorundandır. Teknolojik gelişmeyi incelerseniz enerji kullanımının ne kadar kritik olduğunu fark edersiniz. Eskiden insanlar olarak arabalarımızı atlara çektirirdik, sonra fosil yakıtları kullanmayı öğrendik ve motorları icat ettik. Fosil yakıtların kullanılması ne kadar çevreye zarar verdiği için eleştirsek de ucuz ve kolay bir enerji kaynağı olarak daha önce imkansız olan birçok teknolojiyi mümkün hale getirmiştir.

Bu bağlamda aslında farklı enerji kaynaklarına yönelmenin ne kadar değerli bir olay olduğu görebiliriz. Güneş ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji yeteneklerimizi geliştirmek insanlık olarak yapabileceğimiz/yaptığımız önemli yatırımlardır. Fosil yakıtlar bizim için ne kadar değerli olsa da, özellikle çevresel yan etkileri de göz önüne alınınca başka enerji türlerine yönelmek büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede Elon Musk gibi kişilikler son derece değerlidir. Tesla Motors ve SpaceX’in kurucusu olan Musk ile ilgili ayrı bir yazı yazmayı planladığım için kendisiyle ilgili şu an yazmayacağım; fakat kendisi Kardashev kademelerinde bizi ilerletebilecek en büyük yatırımları yapan vizyonerlerdendir.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Bir Satranç Otomatı – The Türk


Yıl 1781. Mekan Viyana. Rus Dükü 1. Pavel bir devlet ziyareti için şehre gelecek. İmparator 2. Joseph ona etkileyici bir karşılama hazırlamak peşinde, ama alışılmışın dışında bir dokunuş istiyor. Bunun için, mucit Wolfgang von Kempelen’i çağırıyor. Kempelen, herkesi şaşkına çeviren satranç otomatı Türk’ün mucidi. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bu robot satranç oynayabiliyor ve oynadığı insanlara karşı kazanıyordu. Fakat son galibiyetinden sonra Kempelen, buhar motorları üzerinde çalışacağını ve Türk’ü parçalarına ayıracağını açıklamıştı. 2. Joseph, Kempelen’den bir fenomen olan Türk’ü yeniden kurmasını ve Rus Dükü’nün ziyaretinde bir şov yapmasını istedi; böylece Türk yeniden toplandı. Rus Dükü’ne yapılan bu şov inanılmaz başarılı olacak ve sonrasında 2. Joseph’in talebi üzerine Kempelen ve Türk bir Avrupa turnesine başlayacaktı.

Türk klasik Osmanlı figüründe pala bıyıklı ve sarıklı bir robottu. O dönemler Avrupa’da ilgi gören Karagöz ve Hacivat karakterlerine benziyordu. Önünde bir masa ve satranç tahtası vardı. Karışık mekanik sistemlerden oluşuyordu. Eli ile taşları oynatıyor, gözlerini gezdiriyor ve başını oynatıyordu. Ama en ilginci bir insan gibi satranç oynayabiliyor ve çoğu maçını kazanıyordu.

Neydi bu Türk? Nasıl çalışıyordu? Gerçekten otomatik olarak satranç mı oynuyordu? Ne yazık ki hayır, Kempelen 18. Yüzyılda yapay zekayı geliştirmemişti; ama yine de dahice bir düzenek hazırlamıştı. Aslında Türk, bir ilüzyon gösterisiydi. Türk’ün masası ön tarafından açılıyor ve içeride kimsenin olmadığı seyirciye gösteriliyordu. Ön tarafta göz aldatıcak şekilde düzenlenmiş birçok mekanik kaldıraç ve makara olduğundan insanlar ikna oluyordu. Oysa, arka tarafta bir insanın girebileceği boyutta bir boşluk vardı. Bir aldatmaca olsa da, Türk’ün içinde oldukça etkileyici bir mekanik sistem vardı. Fark edilmeden içeri giren yönetici kişi, içeriden Türk’ün hareketlerini kontrol edebiliyordu. Aynı zamanda masadaki satranç tahtasındaki taşların altında mıknatıslar vardı ve bu mıknatıslar tahtada yer değiştirdiğinde yöneticiye hareketi gösterecek şekilde içeride bazı ipleri çekiyordu. Türk’ü yıllar içinde dönemin en büyük satranç oyuncularından bazıları yönetti, ki bu sistem çok uzun yıllarca bir sır olarak kaldı.

Kempelen, Türk ile Avrupa ve Amerika’da turneler yaptı. Ondan sonra Johann Maelzel tarafından 1804 yılında alındı ve onunla devam etti. Böylece Türk, toplamda 84 sene dünyanın dört bir yanında şovlara çıktı. Dönemin büyük devlet adamları Napoleon Bonaparte ve Benjamin Franklin’le de maç yapan Türk, ikisini de mağlup etti. Maelzel öldükten arkadaşı John Kearslyey Mitchell tarafından bir müzeye bağışlanan Türk, 1854 yılında bir yangında yok oldu. Mitchell’e göre, harlı alevlerin arasından acı çeken dostumuzun son kelimeleri “Échec! Échec!” oldu (fransızca “Şah”).

10 Mayıs 2015 Pazar

Felsefeye Varmak ve Wikipedia

Bugün anneler günü. Bu yüzden “tüm bilimlerin anası” olarak bilinen felsefe bilimi ile ilgili ilginç bir internet fenomeni hakkında yazmak istedim. Wikipedia websitesindeki sayfaların %95’inde, sayfadaki ilk linke tıklarsanız ve bunu açılan her sayfada tekrar ederseniz “Philosophy”, yani Felsefe sayfasına varıyorsunuz (İngilizce Wiki’de çalışıyor sadece).
Örnek vermek gerekirse “Istanbul” sayfasından başlayıp şu tarz bir zinciri takip edebilirsiniz:
  • İstanbul -> Turkey -> Parliamentary Republic -> Form of Government -> Government -> State -> Community -> Level of analysis -> Social Science -> Science -> Knowledge -> Awareness -> Conscious -> Consciousness -> Quality -> Philosophy
Ya da “Information” sayfasından mesela:
  • Information -> Knowledge -> Awareness -> Conscious -> Consciousness -> Quality ->Philosophy
Bu olayın açıklaması olarak Wikipedia’nın yazarlara sunduğu Wikipedia Biçim El Kitabı’nda makale sayfa başlıklarının nasıl yazılması gerektiğini anlatan kısım gösteriliyor. Bu kısma göre bir makaleye başlarken ilk link konuya verilmelidir; işte bu yüzden ilk linkler genelde bulunan makaleden daha geniş ve soyut bir alana yönlendirilmektedir. Böylece linklere tıkladıkça genelde “Fizik”, “Bilim”, “Dil” gibi yerlere varılmakta, bunlardan da en geniş ve en soyut bilim olan felsefeye varılmaktadır. Birkaç kural var yalnız, tıklayacağınız link parantez içinde veya italik yazılmamış ilk link olmalı mesela.
Bir de şöyle bir site yapmışlar: http://xefer.com/wikipedia . Bu sitede istediğiniz Wikipedia makale başlığını giriyorsunuz, o size Philosophy’e giden yolu adım adım yaratıp grafiğini yaratıyor.




Fikir Jurnalim

Merhaba dünya!
İlk yazımda kısaca neden bir blog açmaya karar verdiğimi anlatayım diyorum.
Çok sık doğa fenomenleri,felsefe, bilim gibi konularda düşünür, araştırırım. Wikipedia ve reddit gibi sitedelerde sıkça dolanır ve ilgimi çeken konularda yazılar okurum. Geçenlerde fark ettim ki bazen bu bakınmalarımda fazla aç gözlü davranıyorum ve daldan dala atlayıp, okuduğum şey hakkında net bir fikir edinmeden bırakıyorum.Bir bloga ilgimi çeken şeyler hakkında yazılar hazırlarsam, aklımdaki konuları daha iyi yapılandırabileceğimi ve genel olarak fikirsel bir gelişim yaşayabileceğimi düşündüm.
İşte böyle bir düşünce zinciri “Hadi bir blog açayım yahu!” hevesini yarattı. Genel olarak ilgimi çeken herhangi bir konu hakkında yazabilirim. Nasıl bir tecrübe olacak bilmiyorum ama keyifli olabileceğini düşünmekteyim.